Kaynak
Nancy
L. Kocovski, Wilfrid Laurier
University and Centre for Addiction
and Mental Health.
Jan E. Fleming and Neil A. Rector,
Cognitive and Behavioral Practice 16
(2009) 276–289
--------
Genel bilgi
Sosyal Kaygı Bozukluğu sosyal
ortamlarda ya da performans
durumlarında kişinin sürekli olarak
olumsuz değerlendirilme korkusu
içinde olması ve korktuğu
ortamlardan kaçınması ya da bu
ortamlarda huzursuzluk hissetmesi
ile karakterize bir bozukluktur.
Sosyal kaygı bozukluğu en sık
görülen ruhsal bozukluklarda
dördüncü sırada yer alır.
Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT -Acceptance
and Commitment Therapy) ve
Farkındalık Odaklı Bilişsel
Terapi’den kullanılan bazı terapötik
stratejiler, sosyal kaygı
bozukluğunda görülen dikkatle
ilgili, bilişsel ve davranışsal
süreçleri hedef almada seçilmiş
stratejilerdir. Bu süreçler asıl
olarak bilişsel davranışçı modelle
açıklansa da, bu süreçler
farkındalık ve kabul çerçevesi ile
de açıklanabilir.
Dikkatle ilgili süreçlerin
açıklanmasında, sosyal kaygı
bozukluğu olan kişinin odak
noktasının sosyal ortamlarda ya da
performans anlarında terleme,
titreme, kızarma gibi dışarıdan
görülebilen fiziksel semptomlar
vardır. Aynı zamanda kişi, dışarıdan
gelen tehdit olarak algıladığı,
çevresindeki insanlar tarafından
onaylanmama gibi noktalara dikkatini
verir. Bilişsel süreçler, kişinin
sosyal ortamlarda olumsuz
değerlendirilme üzerinde durma
eğilimiyle; sosyal bir ortama
girmeden önce, girdiği anda ve
sonrasında kaygılı bir sürekli
düşünme içinde olması şeklinde
açıklanmaktadır. Davranışsal
süreçler ise, kişinin kaygıyı ve
olumsuz değerlendirilmeyi durdurmak
için kullandığı bazı kaçınma
davranışlarını içerir. Bu süreçler,
sosyal kaygıyı besler ve birbiriyle
etkileşim halindedir.
Sosyal Kaygı’da Farkındalık ve
Kabullenme Yaklaşımı
Farkındalık ve Kabullenme teorisinde
“farkında dikkat”, dikkati
yargılamadan “şimdiye odaklanmak”tır
ve sosyal kaygı bozukluğundaki dar
ve yargılayıcı dikkat süreçlerinin
bir antitezidir. Sosyal kaygı
bozukluğu olan hastalarda uygulanan
farkındalık alıştırmaları, sadece
kişinin bir duruma yaklaşmasına
odaklanmayı değil, şu anda yaşanan
deneyime odaklanmayı kapsar.
Farkındalık alıştırmaları kişinin
deneyimini yargılamaktansa; fiziksel
duyumları, duyguları ve düşünceleri
kabullenme eğilimini destekler.
“Bilişsel füzyon”, kişinin düşündüğü
şeyin içeriğinde tıkanıp kalarak
davranışsal düzenlemeyi sağlayacak
diğer faydalı kişisel kaynaklarını
gözden kaçırmasıdır. Sosyal kaygı
bozukluğunda, kişinin olumsuz
değerlendirilme ile ilgili
düşüncelerinin kaçınma davranışını
beslediği düşünülmektedir.
“Bilişsel defüzyon” stratejileri,
hastanın kafasındaki düşünceleri
kafasının içindeki olaylar olarak
görmesini sağlamaya çalışır. Böylece
hastanın bu düşünceleri, kelimesi
kelimesine taşıdıkları anlama göre
değil, değerlerine uygunluğuna göre
görmesi sağlanır.
Deneyimsel kaçınma, kişinin
düşünceler, duygular, algılar ya da
anılar gibi iç deneyimlerinin
sıklığını ya da içeriğini kontrol
etme ya da değiştirme eğilimidir.
Sosyal kaygı bozukluğunda deneyimsel
kaçınma, kişinin ilişkileri,
kariyeri ya da sağlığı gibi
hayatının her alanında sorunlara yol
açan kaçınma davranışları olarak
ortaya çıkar.
Kabullenme, sosyal kaygı ve
davranışsal bozulma arasında
arabulucu olarak düşünülebilir.
Düşük düzeyde kabullenmenin, kişinin
kaygılı düşünceleri ve duyguları
kontrol etme eğilimini arttırdığı;
bunun tersine yüksek düzeyde
kabullenmenin, kişinin kaygılı
düşünce ve duygularını kontrol etme
ya da görmezden gelme eğilimini
azalttığını, böylece davranışsal
bozulmayı da azalttığı görülmektedir.
Farkındalık ve kabullenme
yaklaşımında vurgu, kaçınmanın
zararlarını tersine çevirip daha
anlamlı bir hayat yaşamak
üzerinedir. Bu, kişinin değer
verdiği amaçlar üzerinde
çalışmasıyla ve o an yaşadığı
kaygıyı kabullenmesiyle
sağlanmaktadır.
Araştırma
Bu çalışmanın amacı, sosyal kaygı
bozukluğunun tedavisinde Farkındalık
ve Kabullenme Temelli Grup
Terapisi’nin elverişliliği ve
etkinliğine bakmaktır. Sosyal kaygı
bozukluğu olan 42 kişi bu çalışmaya
katılmıştır. Katılımcılar tedavi
öncesi tedavi ortası (6 hafta),
tedavi sonrasında (12 hafta) ve 3 ay
sonraki izleme sürecinde sosyal
kaygı, farkındalık ve kabullenme,
depresyon ve ruminasyon ölçeklerini
doldurmuşlardır. 29 katılımcı
tedaviyi tamamlamıştır ve bu
katılımcılar tedavinin faydalı
olduğunu belirtmişlerdir. Tedavi
tamamlayanlar için, sosyal kaygı
semptomlarının ölçümünde etki boyutu
1.00 ile 1.17 arasında değişmiştir.
Sosyal kaygı, depresyon ve
ruminasyon alanlarında belirgin bir
düşüş saptanmıştır. Farkındalık ve
kabullenme alanlarında ise 0.65 ile
0.76 arasında değişen etki boyutu
ile belirgin bir yükselme olduğu
görülmüştür. Bu çalışma, Farkındalık
ve Kabullenme Temelli Grup
Terapisi’nin sosyal kaygı
bozukluğunun tedavisinde
kullanılmada elverişli ve kabul
edilebilir olduğunu göstermektedir.
Çalışma aynı zamanda sosyal kaygı
bozukluğunda farkındalık ve
kabullenme temelli müdahalelerinin
etkinliğini desteklemektedir.
Çeviren: Psk. Ceren Koç