ana sayfa

| iletişim | eski ogelk.net |
Ara  
 

 
Ana Sayfa  » Herkes için... » Yaşamla Dans » Narsisizm sinemada! PAYLAŞ  

Narsisizm sinemada!

 

Narsisizm sinemaya gittiğinde kendini evinde hissediyordur. Çünkü sinemanın tüm öğeleri; yaratanları ve ürünleri narsisizmle yoğruluyor...

“Hiç kimse” olmak zordur. Hiç kimse "bir şey" olmadan yaşamak istemez. Herkes bir şey olmak ister.

 

Çocukluktan itibaren insan evrenin merkezi olmak, fark edilmek, sevilmek, hayranlık duyulmak, beğenilmek, övülmek, seçilmiş olmak ve tapınılmak ister. Bu her çocuğun samimi gereksinimidir. Bu gereksinim canlının özüdür. Bu arzular anormal olamayacak kadar birey için baskındır.

 

Peki bunları arzulayan ve elde eden çocuk büyüyünce ne ister? Tabi ki bunların devamıdır arzusu. Ama çocukluk dönemi kadar arzularını naif bir şekilde ortaya koyamaz. O zaman çocuk büyüyünce kahraman olmak ister. Çünkü kahramanlar; fark edilmeyi, sevilmeyi, hayranlık duyulmayı, beğenilmeyi, övülmeyi ve tapınılmayı hak eder!

 

“Kendimi beyaz perdede görmek istiyorum”. Bu istek aslında tanınma ve görünür olma tutkusunun bir yansımasıdır. Tek başına görünmek isteği aslında sadece görünmektir. Görünmenin ne biçimde olacağını belirlemez. İçi boş bir imge yaratmaktır amaç.

 

TV’ye çıkanların başkalarına haber vermelerine benzer bir durumdur. "Bu akşam TV'deyim" beni seyretsene!". Ne söyleyeceğinin önemi yoktur o anda, amaç "seyredilmektir", yani "görünmektir".

 

Aynı durum Facebook içinde geçerli değil mi? "Bak ben buradayım, varım" demektir. Ne ilginçtir ki, Facebook'ta "beğen" düğmesi vardır. Bu seçenek aslında davranışlarımızın beğenmek ve beğenilmek üstüne kurulduğunun bir ispatıdır. "Benim beğendiklerim"i işaret eder kişi çevresine. Kendini yansıtır, görünür olur ve alkışı bekler...

 

Descartes'ın "düşünüyorum öyleyse varım" söylemi günümüz için "görünüyorum" öyleyse varım" biçimine evrilmiştir.

 

İnsanların temel fantezileri cinsel zaferler veya saldırganlıktır ve bunun peşinden koşarlar. Ama narsisist’in fantezisi cinsel zaferler veya saldırganlık değil, tapınılmaktır. Kendini tapınılmaya adar.

 

Sinemanın ve dizilerin karakterlerinde bunu çok görürüz. Kuzuların sessizliğinde Hannibal karakteri kendine hayran gibidir ama aslında hep alkış peşindedir. Polat Alemdar da "alkış" bağımlısıdır.

 

Narsisist kendisini memnun etme konusunda yetersizdir, başkalarının onayı önemlidir. Tek başına yetemez. Memnuniyet başkalarının elindedir. O nedenle bazen açgözlü, hırslı, yıkıcı olabilir. Sinema sanatçılarının bazılarında görülen ilaç, uyuşturucu, alkol, aşırı seks, aşırı çalışma alışkanlıkları aslında bu büyük boşluğu doldurmak içindir. "To die for" filminde Nicole Kidman kariyeristik bir narsisist rolündedir.

 

Kronik ve yoğun kıskançlık narsisistin özüdür. Herkesi ve her şeyi kıskanabilir. Çünkü amacı alkışı almaktır.  Başkalarının alkışı alması içindeki boşluk hissini artırır.  Bu nedenle empati kuramaz. Elinde değil, bunu yapamaz. Sinema dünyasının yıldızları için kırmızı halıda yürürken üstlerinde patlayan flaşların sayısı benliklerinin doyması için önemlidir.

 

Edimlere değil, kişisel özelliklere alkış beklenir. Ne yaptığının değil kendisinin alkışlanması ve görülmesi önemlidir. Saygı değil, gıpta edilmek ister oyuncu. Şöhret ve ün bunu sağlar. Bu naif arzuyu kapitalizm kibirleştirir, megalomaniye çevirir.

 

Herkes ölümsüz olmak ister. Narsisist için ölüm korkusu merkezdedir.  Ölümsüz olabilmenin birinci yolu mistisizmdir. Öbür dünyada yaşamak ölümsüzlük fantezisini doyurabilir. Ama din dışında bu rahatlamayı kahramanlık sağlayabilir. Kahramanlar arakalarında eser bırakır, böylece izleri bu dünyada baki kalabilecektir. Sinema için kahramanlık, şöhret ve ündür.

 

Senarist veya yönetmen kendi benliğini, senaryoya veya filme yansıtır. Özelini ortaya döker. Yönetmenin en önemli konusu kendisidir. Truffaut ve Allen bunlara iyi birer örnektir.

 

Bazen yönetmenler yarattıkları hayatları konusunda "o ben değilim" dese de biliriz ki "o" odur veya karakterin metamorfoza uğramış halidir. Bu durum bir anlamda narsisistik bir teşhirdir. Hepimizin feysbuk'ta her gün yaptığından farklı değildir. Yönetmenler bazen film içinde küçük roller üstlenir. Yaratmaktan öte görünmek arzusudur bu.  O da görünmek ister...

 

Bir oyuncu sürekli oynar ve karşısındakini etkilemeye çalışır. Sürekli oynamak ve etkilemeye çalışmak kişinin kendisine dönmesidir. Kendinde var olmasıdır ve bu durum narsisistik benliği besler.

 

Sahne korkusu, aslında beğenilmemek korkusudur. Bunun altında farklı psikolojik etkenler aramak yerine beğenilmemenin dayanılmaz acısını unutmamak gerekir.

 

İyi ki narsisizm var. Yoksa "görünmek" arzusu olmazdı. O zaman sinema olmazdı.

 

Narsisizm canlının özüdür, sinemanın da…

 

Meraklısı için kaynak:

 

Psikiyatri ve Sinema. Glen O. Gabbard/ Krin Gabbard. Okuyan Us Yayınları.

 

 

 
 

Kişisel

Herkes için...

Akademik

web siteleri