ana sayfa

| iletişim | eski ogelk.net |
Ara  
 

 
Ana Sayfa  » Herkes için... » Yaşamla Dans » Yemeği siz mi, beyniniz mi yiyor? PAYLAŞ  

Yemeği siz mi, beyniniz mi yiyor?

 

Aşırı yemek veya obezite bir iradesizlik mi? Kendilerini kontrol etmek istemedikleri için mi bu insanlar kilo alıyorlar? Önlerine konan diyet reçetelerini uygulamamaları, şımarıklıktan mı?

 

Obezite ile ilgili yapılan araştırmalarda çoğunlukla bedenin yakıt ve yağ seviyeleri ile ilgilenilmiştir ancak bazı aşırı yemek yiyenler de metabolik ihtiyaçların ötesinde alışkanlıklar ve arzunun etkili olduğu açıktır. Bu durum bağımlılarla benzerlik göstermektedir.

 

Araştırmalar yüksek miktarda yağ ve şeker içeren gıdaların beyinde bazı değişiklikler yaptığını göstermiş. Yani kişi hoşlanmasa da, aç olmasa da yemek yemeyi istiyor...

 

Bedenimizde yağ hücrelerinde leptin isimli bir madde bulunuyor. Bu madde hücrenin kalori ihtiyacı karşılandığında hemen beyne haber vermekle görevli. Yani diyor ki "tamam kalori ihtiyacı karşılandı, artık yemek yeme ihtiyacımız yok". Ancak obezlerin beyninin leptine olan duyarlılığın az olduğu gösterilmiş.

 

Güzel bir deneyi daha anlatayım. Önce farelere bir tarafa besleyici normal bir gıda, bir tarafa ise "junk food" (hamburger vb) koymuşlar. Fareler besleyici gıdayı boş vermiş ve junk food'a yumulmuşlar. 

 

Daha sonra fareleri 3 gruba ayırmışlar. Birinci gruba besleyici gıda vermişler. İkinci gruba belirli zamanlarda junk food yeme izni verilmiş. Üçüncü gruba ise sınırsız junk food imkanı sunulmuş. Üçüncü grup fare obez olmuş.

 

Burada önemli olan nokta sınırsız junk food yiyen grubun obez olması. Tüm fareler junk food'u seviyor. Ara sıra yiyenler belki kilo alıyor ama obez olmuyor. Ama sürekli junk food yiyenlerde sistem değişiyor, bozuluyor ve artık kendilerini durduramaz hale geliyorlar. Yani dışarıdan alınan etkenle bir süre sonra içeride bir değişim meydana geliyor.

 

Ama haz almak için mi yiyor bu fareler? Bunun için yapılan bir araştırmada da ilginç sonuçlar var. Önce kırmızı ışık yandığında farelerin canlarını yakıyorlar. Böylece fare ışık yanınca canının yanacağını anlıyor. Daha sonra yemek yerken kırmızı ışığı yakıyorlar. Fareler yemek yemeyi durduruyorlar.

 

Ama obez fareler ne yapıyor? Tahmin edilebileceği gibi yemeye devam ediyorlar. Ceza tehlikesi onları durduramıyor. İşte bu dürtüsel davranışın bir göstergesi. Bağımlılarda da benzeri bir davranışı görüyoruz...

 

Başka bir araştırmada farelere verilen junk food bir anda normal besleyici gıdaya dönüştürüldüğünde farelerin kaygı (anksiyete) verici ortamlardan kaçınmaya başladığı saptanmış. Beyinlerinde koku ve kaygıyı düzenleyen CRF maddesi çok yüksek bulunmuş. Bu durum huzursuzluğun artışının bir göstergesi.

 

Farelere tekrar junk food verilince, kaygı verici ortamlardan kaçınmamaya başlıyorlar ve CRF azalıyor. Hemen çok yemeye başlıyorlar, hem de bu sefer eskisinden daha fazla yemeye! Bu durum diyet yapmaya başlayıp daha sonra diyetlerini bozanların neden hemen kilo aldığının bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

 

Bağımlılık ve dopamin

 

Beyinde dopamin seviyesi arttığı zaman kişinin kendini iyi (high) hissetme durumu artmaktadır. Madde kullanıcılarında dopaminin etkili olduğu bu beyindeki haz yolağında önemli değişiklikler olduğu gösterilmiştir.Kokain kullanıldığı zaman beyinde dopamin seviyesi artmakta ve kişi kendini abartılı bir şekilde iyi hissetmektedir.

 

Ancak bağımlı olanlarda beyinde dopamin d2 reseptörlerinin duyarlılığında azalma olmaktadır. Böyle olunca kişi haz alamamaya başlamaktadır. Buna "Haz Yoksunluğu Sendromu" adı verilmektedir. Haz alabilmek için uyuşturucu madde kullanmaya devam etmektedir.

 

Bağımlılarda başka şeylerden haz alma oranının da düştüğü gözlenmiştir. Örneğin kokain bağımlıları, bağımlı olmayanlara göre seksten daha az zevk uyarılmaktadır. Haz yolağındaki duyarlılık düşüşü sonucu bağımlı kişinin çevreye olan ilgisi de azalmaktadır.

 

Yeme davranışı ve dopamin

 

Dopamin yemek yeme davranışında da rol almaktadır. Aslında dopaminin yeme davranışında 2 rolü vardır. Bunlardan birincisi kalori ihtiyacı için yemek yeme davranışıdır. Yani yaşamak için yemek yememizi sağlayan da dopamindir ve bu dopamin beyinde hipotalamustan salınır.  İkincisi ise yemekten haz almanın sağlanmasıdır. Bu ise beyinde limbik sistemden salınan dopaminin görevidir.

 

Bir araştırmada farelerin limbik sistemlerine hasar verilmiştir. Bu durumda farelerin lezzetli ve lezzetli olmayan yemekleri ayırt edemedikleri ama yaşamak için yemek yedikleri gözlenmiştir. Hipotalamusuna hasar verilen fareler ise yemekten haz almaktadır. Ancak lezzetli yemek verilmediği zaman, yaşamk için yeme motivasyonları kalmadığı için açlıktan ölçmektedirler.

 

İlaçlar, dopamin ve yeme arasındaki ilişkiyi net bir şekilde ortaya koymaktadır. Antipsikotik ilaçlar beyinde dopamin reseptörlerini engellerler ve bu ilaçları kullananlar kilo almaktadır. Öte yandan dopamini artıran ilaçlar da anoreksik (ştah kesici) etki yapmaktadır. Tüm bunlar dopaminin iştah ve kilo üstünde etkili olduğunu göstermektedir.

 

Sağlıklı kişilerde beyindeki dopamin d2 reseptörü ile yeme tarzı arasında da bir ilişki bulunmuştur. Beyindeki d2 reseptör sayısı azaldıkça, kişinin stres durumlarında yemek yeme ihtiyacı arttığı gösterilmiştir.

 

Araştırmalar beden kütle indeksi yükseldikçe (yani kişinin kilosu arttıkça) beyindeki dopamin d2 reseptör sayısının azaldığını göstermişlerdir. Ancak bu durum doğrudan kilo ile ilişkili değil, saplantılı (kompulsif) bir şekilde yemek yemenin göstergesidir.

 

Obez kişilerde beyinde bir başka bölgede (somatic parietal alan) aktivasyon artışı gözlenmiştir. Bu bölge ağız, dil ve dudaklarda duyarlılıktan sorumludur. Bu durum lezzet almanın artmasına yol açmakta ve kişinin kilo almasına da yol açabilmektedir.

 

Beynimizin bir bölgesi (prefrontal korteks) duyguların düzenlenmesinden ve davranışları kontrol etmekten sorumludur. Ancak araştırmalarda beyindeki d2 sayısının azalmasının bu bölgedeki aktiviteyi azalttığı bu nedenle bağımlıların kendilerini ve duygularını kontrol edemediklerini ortaya konmuştur.

 

Yukarıdaki bulgular obez kişilerde de gözlenmiştir. Beyinde dopamin reseptör sayısı azaldıkça kişinin yemeyi kontrol etmesi zorlaşmaktadır. Duygularını da kontrol etmekte zorlandığı için yemek ihtiyacı daha da önem artmaktadır.

 

Genetik de işin içine karışıyor....

 

Obezlerde bir DNA'nın fazla (Taq 1 aleli) görüldüğü saptanmıştır. Bu DNA beyindeki dopamin seviyesi ile ilişkili bulunmuştur.

 

Obez olan anne farelerin beyinlerindeki değişiklik yavrularında da gözlenmiş. Yani obez olunca gelişen farklılıklar genle taşınmakta.

 

Eee, yani?

 

Tüm bunlar obezitenin çözümünün, junk food'a basitçe "hayır" demek olmadığını bize gösteriyor. Pozitif yaşam değişiklikleri yapmak gerekiyor. Yani yaşamı yeniden yapılandırmak önemli.

 

Bu bilgiler ışığında obezitede değiştirilmesi gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:

  • Yemeğin ödüllendirici ve haz verici etkisinin azaltılması
  • Alternatif pekiştireçlerin ödüllendirici etkisinin artırılması (sosyal etkileşim, fiziksel aktivite vb)
  • Şartlanmaların değiştirilmesi (yeni alışkanlıklar ve hobilerin geliştirilmesi vb)
  • Kendini kontrol etmeyi öğrenmenin sağlanması

 

Meraklısı için kaynaklar

 

Johnson and Kenny (2010) Dopamine D2 receptors in addiction-like reward dysfunction and compulsive eating in obese rats. Nature neuroscience, 13, 635-641.

 

Kenny PJ. (2011) Reward mechanisms in obesity: new insights and future directions. Neuron. 69:664-679.

Kenny PJ. (2011) Common cellular and molecular mechanisms in obesity and drug addiction. Nature Reviews Neuroscience. 12:638-651.

Volkow ND, Wange G-J, Baler RD. (2011) Reward, dopamine and the control of food intake: implications for obesity. Trends in Cognitive Sciences. 15(1):37-46.

 

Wang GJ, Volkow ND, Thanos PK, Fowler JS. Similarity between obesity and drug addiction as assessed by neurofunctional imaging: a concept review. J Addict Dis. 2004;23(3):39-53.

 

 
 

Kişisel

Herkes için...

Akademik

web siteleri